Aile hekimliği uygulamasında bir sözleşme dönemi daha geldi.
Aralık ayı sonunda aile hekimliği çalışanları bir emr-i vaki ile merkezlere “davet” edilecekler ve içerisinde ne bulunduğunu bilmedikleri, dahası sorgulayamadıkları “sözleşme” metinlerini imzalamak zorunda kalacaklar.
Bu sözleşme dönemi 2 yıllık olacak gibi görünüyor…
Görünüyor diyoruz, zira 10 yıllık uygulamada busözleşme sürelerinin neye göre belirlendiğini bizler bilmiyoruz. TC Sağlık Bakanlığı ve 2012’den bu yana onun Birinci Basamaktaki taşeronu THSK ve Maliye Bakanlığı “kerametleri kendinden menkul” kararlar alarak sözleşme dönemlerini 1 yıl ya da 2 yıl olarak belirliyorlar. Biz Birinci Basamak Sağlık Çalışanları, önümüzdeki yıllarda bu tercihlerde de bizim aleyhimize kararlar verildiğine eminiz, ama üzerine konuşacak bilgi ve belgeden mahrumuz.
Ancak bu vesileyle sözleşme ve hukuk üzerine edecek kelamlarımız var.
“sözleşme” adı üzerinde bir mal ya da hizmetin satışı, devri, kiralanması, kullanılması üzerine “karşılıklı olarak anlaşma”yı içeren bir terimdir. Açıktır ki, sözleşmenin tarafları vardır, olmak zorundadır ve bu taraflar aralarında anlaşarak, sözleşerek aslında bir “hukuk” oluşturmaktadırlar.
İnsanlar, sonrasında devletler ve şirketler arasında oluşturulmaya çalışılan bu “hukuk” zamanla hem evrensel, hem de ulusal hukuk normlarına bağlanmış durumdadır. Yani bugün sözleşme aracılığı ile hukuk oluşturmak için olağanüstü çabalara gerek yoktur. Hukuksal anlamda asgari müştereklerde buluşan taraflar birbirlerini yasalar çerçevesinde razı ederek anlaşabilmekte, sözleşebilmektedirler.
Doğrusu, sözleşebilmelidirler.
Evrensel ve yerel hukuk bunun adına eski dilde “irade muhtariyeti” yeni dille “rıza hukuku” adını veriyor. Yani, sözün özü tarafların birbirlerinin “rızasını alarak” sağladıkları anlaşmalara sözleşme deniyor.
Tam da bu noktada, hukuk, karşımıza “adil sözleşme-adil olmayan sözleşme” kavramlarını çıkarıyor. Herhalde bu noktada sözleşme ya da sözleşmeme ÖZGÜRLÜĞÜne odaklanmamız gerekiyor. Anayasamız ve ülkemizin imza attığı uluslararası sözleşmeler bizlere, istemediğimiz sözleşmelere imza atmama hakkını tanıyor, bu açık…
Ancak bir sözleşmede;
• Tarafların edim ve yükümlülükleri arasında dengesizlik,
• Sözleşme taraflarından birinin zaruri durumundan faydalanılması,
Sözkonusu ise ortada “adil olmayan bir sözleşme” var demektir. Burada rıza hukukundan söz edilemez.
Neden bu kıstaslar söz konusu edilmiş?
Çünkü adına sözleşme dediğimiz belge, imza eden taraflara haklar tanıyan ve borçlar sunan bir belgedir. Hukuksallığı bunun karşılıklı oluşmasından ve tarafları karşılıklı birbirine bağlamasından kaynaklanır.
Bizler yıllar yılı aile hekimliği uygulaması ile ilgili mücadelemizde önce 5258 sayılı yasa ve bağlı yönetmelik ve genelgeleri, sonrasında Anayasa’yı esas aldık. Zira içinden geldiğimiz memuriyet yaklaşımı bilincimizi ve mücadelemizi şekillendiriyordu.
Arada münferit çıkışlarla “iş hukuku” üzerine çalışmalarımız da sonuç vermedi. Çünkü idareciler haklıydı. Biz devekuşuyduk ve bizi ne işçi, ne memur yaparak devekuşuna çeviren, dolayısıyla mücadele girişimlerimizin sonuçsuz kalmasına neden olanlar bizzat onlardı.
Fakat, Cumhuriyetin temel kazanımlarından olan Borçlar Hukuku ve Medeni Kanun yanıbaşımızda duruyordu, biz görmekte geciktik.
İdarenin yıllardır bize imzalattığı sözleşmeler hem Borçlar Hukukuna, hem de Medeni Kanuna göre hukuksuzdur. Merak edenlerin sadece Türk Borçlar Kanunu’nun 1.,2., 3., 21, 22, 23, 24, 25. Maddelerini okuyarak değerlendirmeye başlamaları yeterlidir.
Yıllardır zorla imzalatılan aile hekimliği sözleşmeleri hukuksal tabirle “kelepçeli sözleşme” ya da “kelepçe takan sözleşme”lerdir.
Müzakere hakkımız hiç yoktur.
Borçlanma sadece bize devredilmiştir. Kafasına göre hak ediş ödeme dışında idarenin tarafımıza hiçbir borçlanması yoktur. Ama üzerimizde her hakları mevcuttur.
Eğer verdikleri maaşsa ve siz memursunuz diyorlarsa onu ayrı konuşalım ama yok ödedikleri “hak ediş” ise masaya oturup müzakere etmeleri zorunludur.
Rızamızı almadan zaruretimizden yararlanarak imzaladıkları sözleşmelerin hukuksuzluğu elbet ortaya çıkacaktır.
Dünyanın kölelik geçerli ülkelerinde dahil olmayan “en az” şu kadar çalışır, “idarenin verdiği diğer görevleri yapar” maddelerini içeren sözleşmeler, sözleşme değil, kölelik metinleridir. Artık kabul etmeyeceğimizi idare bilmeli ve sonuçlarına hazırlanmalıdır.
Sözleşme dönemi yaklaşıyor ya da “winter is coming”

Bir cevap yazın

Sitemiz size daha iyi bir hizmet verebilmek için kişisel olmayan verilerinizi (gezinme, sayfa geçişleri vs.) tarayıcınızda saklamaktadır.