Geçen hafta Tıp Bayramı idi. Bizim bayramımız. Tıp haftası… Tıp haftasında birinci basamakta 3 aile hekimi hayatını kaybetti.
- Durdu Keleş. 34 yaşında. Aile hekimliği uzmanı olan meslektaşımız, Hatay Kırıkhan toplum sağlığı merkezinde çalışmaktaydı. Bir sabah vakti trafik kazasında hayatını kaybetti.
- İbrahim Ethem Ağca. Adana Fatih ASM’de çalışmakta olan doktor arkadaşımız 51 yaşında kalp krizi ile aramızdan ayrıldı.
- Mustafa Deniz. İki doktor babası bir aile hekimi idi. Tıp bayramından bir gün önce, 61 yaşında kalp krizine yenik düştü.
Tıp bayramı ve bayram haftamız biz birinci basamak sağlık çalışanları için böyle geçti. Sağlıkta yıpranma payı kandırmacaları ile. Nedir sağlıkta yıpranma payı? Çalışırken geçirilen kalp krizidir sağlıkta yıpranma payı. Çalışırken bulaşan hastalık, çalışırken yaşanan stres, yaşanan anksiyete, girilen depresyon, içine düşülen tükenmişliktir. Evde devam eden mesai, hekim ve sağlık personeli sayısının azlığından dolayı insanüstü çalışma ve zorlayan psikolojik ve fiziksel çabadır. Yaşanan hastalıklar, sevdiklerinden çalınan zamandır. Sağlıkta böyle yıpranıyoruz.
Bu 3 zamansız ölüm bize bunu çok acı bir biçimde hatırlattı nasıl yıprandığımızı. Bu çalışma şartlarında her yıl bir tıp fakültesi mevcudu kadar hekim hayatını kaybediyor. Sağlık Bakanlığı ise bize yeni angaryalar yeni iş yükleri dayatma peşinde. Toplumun sağlığına katkısı olmadığı, hatta zarar verebileceği kanıtlanmış uygulamalar biz sağlık çalışanlarına angarya olarak dayatılıyor. Performans adı altında.
Sağlık Bakanlığı bu ölümlerimize sorumluluk almaktan kaçınabilir. Neden ölmüş ki? Doğrudan bağımız yok, ölmeseydi diyebilir. Biz bu yıpranmanın sonuçlarını bakanlığımıza göstermeye devam edeceğiz. Yıpranma gibi bir diğer kandırmaca da sağlıkta şiddet yasası. Orada da bakanlığın bakışı, neden size şiddet uygulanıyor sorusu. Bakanlık burada da sorumluluğundan kaçmak için “Neden sana şiddet uygulanıyor?” diyor. Ne yazık ki sağlıkta şiddeti de bayramımızda acı ile yaşadık.
Samsun Tekkeköy 112 acil istasyonuna iki kendini bilmez pompalı tüfeklerle saldırdı. Pompalı tüfek ile 112 acil istasyonuna saldıranlara ne oldu dersiniz? Serbest bırakıldılar. Bir kamuoyu baskısı dahi oluşmuyor. Sadece sözler. Masalarda konuşuluyor. Bizim sendikamız düğmeleri ilikli, laci ceketlilerden oluşmadığı için o masalarda yerimiz yok. Bu masalarda yıpranma payı konuşuluyor, sağlıkta şiddet yasası konuşuluyor. Sadece konuşuluyor. Bizler ise yıpranıyor, ölüyoruz. Şiddete uğruyor, kurşunlanıyoruz.
Ölümlerimize, uğradığımız şiddete karşı adım atmayan bakanlık sağlıkta yeni bir faz diyerek şehir hastanelerinin yanında, aile hekimliğinde yeni performans uygulamaları peşinde. Kronik hastalık izlemi başlığı ile maskelenmiş, kanser tarama şekerine sarmalanmış sözler ile hastayı daha fazla döndürecek ve performans mengenesi içine sokacak sağlıksız uygulamalar getiriliyor. Aile hekimliğinin temsilciliği ile konuşan AHEF başkanı, aşılamalardaki başarımız gibi 3500 nüfus ile yine %98 performans yaparız diye bizim adımıza söz veriyor. Detaylarının ne olduğunu bilmediği kronik hastalık takibi için. Sormadan edemiyoruz 3500 nüfus zaten Türkiye’de aile hekimliği başına düşen nüfus ortalaması, peki neden birinci basamakta tansiyon ölçümü bile yüzde 20’ler seviyesinde?
Günde yüzlerce hasta baskısı ile, kapıda 3 dakika beklese sağlık bakanlığı şikayet hattını arayan ve haklısınız sizi bekletmemesi lazım bakışı içinde, siz beklemeyin doktor beklesin pankartları açan, ölümcül şartlarda çalışmamıza ses etmeyen bakanlık ve değersizleştirilen, metalaştırılan sağlık ortamında bizim adımıza söz veriliyor. Oysa biz sahada çalışanlar bu şartlarda yüzde 20’lik birinci basamak takip oranının bile mucizeye yakın olduğunu biliyoruz.
Bakanlığımız bu bayramda ikinci fazın müjdesini verdi. Sağlıklı yaşam merkezleri kuracaklarmış. Her yüz bin nüfusa bir sağlıklı yaşam merkezi deniyor. Yani ortalama 25-30 birime bir sağlıklı yaşam merkezi. Bu sağlıklı yaşam merkezlerinde birinci basamak sağlık çalışanları düşünülüyor mu? 30 birim 60 birinci basamak çalışanı, 60 sağlıkçı ailesi demek. Bu planlama içinde yasal hakkımız olan bir küçük kreş, bir kapalı spor alanı, bir kantin düşünmüyor sağlık bakanlığı. Olsa olsa bize nöbet düşünür orada. Bakanlığın masasında, düğmeleri ilikli, laci ceketliler yerine bizim dünyamızda yaşayan, bizim sorunlarımızı dillendiren ve yasal haklarımızı talep edecek birinci basamak çalışanları olmalı. Ama bu masa başı sözde görüşmeler daha havalı görünüyor, sanki bu bir emekmiş gibi reklam ediliyor.
Bu tıp bayramı da bayram gelmiş neyime havasını katmerlendirerek geçti. Ne yazık ki bakanlığımızın masasında bu havayı destekleyenler var. Oysa bizim emeğimiz, bilgimiz, gücümüz olmalı. Hepimizin. Birlik Dayanışma Sendikası bunun için bir tıp bayramı haftasında kuruldu. Artık sağlıkta ölümler olmasın diye. Gelin bunu birlikte önleyelim artık bayram gibi bayramlarımız olsun. Gelin çok geç olmadan Birlik Dayanışma Sendikalı olun.