Sendikamız, ülkemiz sağlık sorunlarının ve çözüm önerilerinin de tartışıldığı 26-30 Eylül tarihleri arasında Çanakkale’de düzenlenen adalet çalıştayına katıldı. Sağlıkta adalet oturumuna sendikamızı temsilen katılan Emrah Kırımlı’nın hastalara adalet oturumundaki konuşma metni aşağıdadır.
Merhaba ben Emrah Kırımlı,
Sağlık hepimizin hakkıdır. Etkin, yetkin, kapsamlı, ulaşılabilir, şefkatli sağlık çalışanları ve sağlık kurumları hepimizin hakkıdır ve ihtiyacımız vardır. Bugün burada sağlık hakkımızı başka bir şeye çeviren ve gasp eden güncel sağlık durumunu anlatmak istiyorum. Burada bu konuşma ve tartışma fırsatını yarattığınız ve beni davet ettiğiniz için teşekkür ederim. 1997 İstanbul Tıp Fakültesi mezunuyum, Marmara Üniversitesinde Aile Hekimliği Uzmanlığımı tamamladım ve bu esnada Halk Sağlığı Yüksek lisansı programına katıldım. 14 yıldır da aile hekimliği uzmanıyım. Üniversite hastanesinde, Sigorta şirketinde, devlet hastanesinde, acilde, ana çocuk sağlığında, özel bir eğitim şirketinde çalıştım ve son olarak da 5 yıldır aile sağlığı merkezinde çalışıyorum. Kullanılan ismi ile sağlık ocağında, tam ismi ile İstanbul Ümraniye Merkez Aile Sağlığı Merkezinde 34.37.39 nolu aile hekimiyim.
Sağlıkta dönüşüm programının beni getirdiği yer burasıdır. 34.37.39 nolu aile hekimi. Ebe hemşire arkadaşlarımıza daha büyük bir haksızlık yapılıyor onlara söylenen ASE oldukları, aile sağlığı elemanı.
34.37.39 nolu aile hekimi olmanın yanında. Sağlık sisteminin bize dayattığı sorunlar ve bunların sağlık ve sağlık çalışanları üzerine etkileri ile başa çıkmak için sivil toplum örgütlerinde görev almaya çalışıyorum. İstanbul Tabip Odası üyesiyim ve aile hekimliği komisyonunda görev alıyorum. Türkiye Aile Hekimleri Uzmanlık Derneği İstanbul şube yönetimindeyim. Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma sendikası kurucu üyesiyim ve Marmara Şube başkanlığını yapıyorum.
Burada bulunmayı ve bu konuda bir tartışmaya katılmayı ben talep ettim. Moderatörümüz Aytuğ Atıcı hocama ve CHP İstanbul sağlık komisyonunda birlikte çalışma fırsatı bulduğumuz Feyza Erkan hocama da bana bu fırsatı verdikleri için teşekkür ederim. Ancak şu soru da aklımda, bir hekim olarak hastalara adalet konusunda ne anlatabilirim? Burada ben dahil hepimizin hasta olarak tecrübeleri mevcutlu. Pek çok kötü anımız vardır ve bu tecrübelerimiz, hatıralarımızın sonu hep en kibarından ama bu doktorlar var ya bu doktorlar noktasına gider. İki aydır sendikamızın internet radyosunda bir program yapıyoruz. Orada sağlıkta şiddet, çalışma hayatı sırasında hayatını kaybeden, iş cinayetlerinden kaybettiğimiz sağlık çalışanlarını ve esasen içinde olduğumuz sağlık ortamını konuşuyoruz. Hastalar ve sağlık çalışanlarının karşılaşmalarını ve bunun yansımalarını. Bir yanda Her hafta 2 ya da 3 kişinin ölüm haberini veriyoruz. Diğer yanda hasta olmanın ve sağlık sistemi içinde kaybolmanın yaralarını.
Bir hekim olarak hastalara adalet diye ne anlatabilirim?
Sorunun ne olduğunu biliyorum ancak anlatmak kolay değil. Çünkü bir hekim olarak ortada şöyle bir sorun var hastalar adaletsizliğe uğruyorsa bunu yapabilecek olan zaten bir hekimdir. Hastalar için bir adaletsizlik varsa bu hekimin kabahatidir. Bize öyle anlatılıyor. Sağlık sistemi tam olarak böyle kurgulanıyor. Bize onlarca sorun dayatılıyor. Hastalar bu sorunlar ile boğuşuyor ve hekim bu sorunların çözümü ile arasında bir darboğaz olarak gösteriliyor. Bu nedenle hekime şiddet artıyor. Aynı evinizde altyapı doğru düzgün yapılmadığı için kesilen elektrik, fahiş fiyatlı su faturası gibi, sorunlarda size bir call center dayatıldığı ve oraya patladığınız gibi, tüm bu sorunlarla yüzleşme alanı olarak karşınıza sağlık çalışanı çıkıyor. Başta söylediğim en temel hakkımız olan sağlık hakkımız önündeki engel o sağlık çalışanıymış gibi gösterilerek biz ona saldırıyoruz. Hastaları koca hastaneler içinde devasa koridorlarda golf arabaları ile gezdirip iyice kafasını karıştırıp bir kuyruğa bırakıyorlar. Elinde bir sıra numarası ya da randevu kağıdı 135 yazıyor sabah sekiz akşam beş 200 hasta gören bir hekimin 135. hastası olarak dışarıda bekleyen 65 kişi olacağını da bilerek zamanınız çok almayayım doktor hanım/bey diye çıkacak odadan. Muayene biraz öykü çok az, elinde bir tomografi randevusu bir kan tetkiki istemi ile o odadan çıkacak. Sorunları çözülmediği için başka bir doktora gidecek, sonra acile. Bu şekilde yılda 500 milyon kişi hastaneleri dolaşıyor olacak. Sağlıklı olabilmek için.
Sağlık hepimizin hakkıdır. Etkin, yetkin, kapsamlı, ulaşılabilir, şefkatli sağlık çalışanları ve sağlık kurumları hepimizin hakkıdır ve ihtiyacımız vardır. Oysa bugünkü sağlık politikaları hastaları müşteriye, sağlık çalışanlarını da satış temsilcisine çevirerek kaliteli sağlık hakkımızı gasp ediyor. Bugün herkes benzer temalardan konuşacak, performans, kalite, memnuniyet-müşteri memnuniyeti, şehir hastaneleri-toki bu kavramların sağlıkla nasıl bir ilgisi var. Bu kavramların hepsi ekonomi ve ticaret kavramları. Sağlıkta ticaret nasıl olabilir? Domates değil ki bu alımı satımı ticareti olsun diyor insan. Peki o zaman neden bu kavramları kullanıyoruz? Performans, müşteri memnuniyeti, yönetmelik, toki bu kavramların hangisi sağlıksız yaşam şartlarının ve davranışlarının şeker hastalığına, onun diyalize, diyalizin böbrek nakline, börek naklinin yoğun bakıma, yoğun bakımın evde bakıma dönmesini engelleyebilir.
Size her gün gördüğüm bir hastamı anlatmak istiyorum.
Sürekli ilaç yazdırmaya gelen Ayşe Teyzenin kocası Kadir Bey’den bahsedeceğim. İsimler gerçek değil ama olaylar gerçek ve her gün onbinlerce kişi bunu yaşıyor. Kadir Bey kamuda şoförlük yapıyordu 20 sene öncesine kadar. Özelleştirmeler filan atacaklardı emekli oldu. Emeklilik sonrası geçinmek zor, bir okul servisinde çalışmaya başladı. Taşeron firma işe aldı. Günde iki saat sigortalı gösterip 850 lira para veriyor. Tansiyonu, şekeri var yine 10 yıldır. Düzenli alıyor ilaçlarını ama tansiyonu düzenli değil. Düzgün yemek de mümkün değil şekeri de 160-180 gidiyor hep. Bir gün kalp krizi geçirdi. Aslında daha önce de geçirmiş de soğuk algınlığıdır diyerek ciddiye almamışlar gitmemiş bir yere. Kalp krizi geçirdiğini Anjiyo olurken öğrendi, kalbinin bir kısmı tam çalışmıyormuş. Nefes darlığı ondanmış. Neyse ki eskisi gibi değil şıppadanak yapıyorlar anjiyo. Ona da yaptılar. Böbrekleri zaten az çalışıyordu anjiyo sonrası tümden iflas etti. Anjiyoda kullanılan ilaçlar böbreğine oturmuş. Tansiyon bozuk, debryaj fren yapmaktan giden dizleri ve beli için için kullandığı ağrı kesiciler de eklenince böbrek tümden iflas etmiş. Diyaliz hastası oldu. 2 yıl diyalize girdi. Neyse ki o da çok kolay artık. Evden alıyorlar seni, servis şip şak diyalize götürüyor, bir dizi izleme vaktinde bitiyor diyaliz. Herkesin bir dizisi var diyaliz merkezinde. Servis şöförlüğü de bitti bu arada olsun işte haftada 3 gün kendisi servisle gidip geldi diyalize. 2 sene…
Sonra bir göğüs ağrısı oldu. Soğuk algınlığı gibi değil. Kolu tutmaz oldu. Nefes alamaz oldu. Anjiyo da yetmedi bu sefer. İki yıldır yatalak. Ne elleri oynuyor ne ayakları. Diyalizi evde de yapıyorlar artık. Yatalak halde devam etti. İyi ki sigortası var yoksa bunları hiç ödeyemezdi. Allah devletten hükümetten razı olsun dedi. Umarım kızı da sigortalı bir iş bulabilir. Ölene kadar öyle düşündü. Kızı Hülya belediyeden cenaze aracını ayarladı. Şıppadanak geldiler. Rapordu imzaydı işlemler bitti. Öğle namazından sonra İnhisar’da defnedilecek. Neyse çok uzun sürmedi babasının eziyeti. İki sene gül gibi baktılar ona. Evde bakımdan geldiler, diyalizi yapıldı, havalı yatak aldılar. Bezlerinin peşinde koştular. Bir ara yaraları olmuştu, sağlık ocağından Gülşen doktor gelip güzel bir karışım ile pansuman yapıp düzeltti 2-3 ayda. Çok çekmedi diye düşündü. 71 yaşında öldü. Alt kattaki komşuları Perihan teyze 59 yaşında akciğer kanseri olmuş ne çok acı çekmişti. Sağlıkta dönüşümün başarısı işte budur. Kadir Bey de, Ayşe Teyze de, Hülya hanım da oh ne güzel dediler sağlık sistemine. Şükrettiler.
Kadir Bey’in 15 yıllık emekliliği böyle bitti. Öncesi bilinmeyen ama 10 yıldır bilinen hipertansiyon ve diyabet, taşeron firmada 2 saatlik sigorta ile servis şöförlüğü, sadece biri bilinen en az iki kalp krizi ve 2 sene diyaliz, sonra bir inme ve 3 sene yatalak. Şimdi belediyede olan cenaze servis aracı ile aile kabristanına geri dönüş.
O çok razı idi olandan bitenden şükretti hep ama mekanizma onu bir pil gibi kullandı. Emekli olana kadar hiç doktora gitmedim ben diye övünürdü, kamuda hem de hastanede çalışmasına rağmen ve bir gitti pir gitti gerçekten doktora. Şekeri 500’e tansiyonu 22’ye fırlamıştı öyle tespit edildi şekeri ve tansiyonu kimbilir kaç yıldır vardı ki böbrekleri yarı kapasite çalışıyor, gözleri kısmen görüyor, kalbi yetersiz çalışıyordu. Artık bir “sektör” olarak tanımlanan sağlık endüstrisinin tam olarak istediği de buydu ondan. Geç tanı konulmuş, önlenebilirmiş tüm bunlar sektörün umuru değildi.
Niye umurunda değildi?
Sektör 10 yıl boyunca, tansiyon, şeker, kalp, kolesterol için 7 ayrı ilaçtan 8 hap satmıştı ona, tatlı olarak da bir mide koruyucu. Oysa tansiyonu da, şekeri de önlenebilirdi. Tüm bu ilaçları alması için 10 yılda 53 defa doktora gitti. Ömrü billah hiç gitmemişti daha önce. Sadece ilaç yazdırmaya 53 defa hastane yolu tuttu. Sonra diyalize soktu onu sektör 2 yılda 300 defa götürdü getirdi diyaliz merkezine, peşine 450 defa evine geldi o diyaliz servisi. Evde bakımlar alınan kanlar, alınan yara bakım ürünleri, hasta yatakları, hasta bezleri, sondalar, oksijen maskeleri, mamalar beslenme destekleri. Bir pil gibi kullandı sağlık “sektörü” Kadir beyi ve bunun için hekimleri maşa etti. Satış temsilcisi yerine koydu doktorları, diyaliz merkezlerini. Kadir bey için gerekli olan zamanda göstermedi ona sağlık sistemini ama kendisine yakıt gerektiğinde allayıp pulladı şehir hastaneleri, diyaliz merkezleri o şatafatlı binaları ile kaybettiği ve bulamayacağı sağlıktan başka her şey vardı orada.
Buraya İstanbul üzerinden gelirseniz tüm ilçelerdeki en yeni ve büyük binaların hastaneler olduğunu göreceksiniz. Türkiye’nin her yerinde bu şekilde. Peki bu hastaneler size temel hakkınız olan kaliteli sağlık hizmetini sağlayacak mı?
Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası olarak bizim buna yanıtımız nettir. Hedefimiz hastalar ve sağlık çalışanları ile tüm tarafların bu konuda ortak harekete geçmesidir.