Nefes darlığı. 15 dakika

Ayşe hanım, şekeri ve tansiyonu var. İlaçlarını yazdırmak için ASM’ye gidiyor. Neden değişti benim ilaçlarım diye soracak? Geçen sefer farklıydı ilaçlarının ismi, şimdi başka ilaç verdiler. İsimleri değişmiş. Öyle dedi eczacı. Çünkü fark çıkıyormuş. 3 aylık ilaç için fark 65 lira çıkınca değiştirmiş ilacını. Aslında orjinaliymiş ama bu yeni ilaçlarla tansiyonu iyi gitmiyor gibi geliyor ona. Bir de elinde var diye şeker ilacını ve aspirinini vermemişler. Kızı ile birlikte kullanıyorlar şeker ilacını. Kız işe girdi ama sigortası yok. Evde kocası yatalak, onu yalnız bırakmak istemiyor. Biraz keyfi kaçık kocasının ama iki haftadır 3 kere aile hekimine gitti, ilaçlarının hepsini yazdırabilmek için. Günü gelmemiş bir ilacın, bir de 30luk değil 90lık yazılırsa daha az fark çıkıyormuş.

Dr Gülşen hayırdır diye düşündü içinden Ayşe Teyze’yi yine kapıda görünce. Bu hafta 3 defa geldi. Bugünün 59. Hastası Ayşe teyze. Onlarca kişi ilaç yazdırmaya geldi. Bir de raporlar var. Spor yapmalısın dediği bir hastası yamuk yumuk kaldırımda nasıl yürüyeyim demişti. Spor önerdiği bir diğer hastası da, belediye salonu bulmuş, orada yürüyüş yapacak ancak sağlık raporu istiyorlarmış. Okul raporları, yurtta kalabilir raporları, istirahat raporları, askerlik raporları. Rapor da rapor. Biri vinç operatörü olacakmış aile hekiminden ehliyet raporu alabilirsin demişler. Askerlik muayeneleri gelen 3 genç 12’ye 10 kala şubeye yetişeceğiz, bizimkisi bir imza diye kapısında dikilmişti, içerideki hastaya bakmadan. Öğlen bir nefes alamadan geri dönüp o çocukların muayenesini yapmıştı, biri fazla kilolu, birininse skolyozu vardı, oysa onlara da annelerine de dikkat etmeleri gerektiğini söylemişti. Sabah bir karın ağrısını akut batın diye acile göndermişti, bir de gebesinin tansiyonu yükselmiş onu da ambulansla yollamaya çalışmıştı acile, eşi biz gideriz kendi doktorumuza diye terslemişti. Onlara ne oldu diye düşünüyor bir yandan, diğer yandan da saat dört olmuş, şu aşı olmam diye tutturan aile için tutanak tutmaları lazım. Suna ebe ile kaç kere aradılar. Telefonları adresleri değişmiş, aradılar taradılar buldular. İyice hafiyeliğe vurdular işi kapılarına gittiler, haciz memuru gelmiş gibi suratlarına çarptı kapı. Neden ASM’ye düşman oldu bilmiyor? Ama daha önce böyle bir hastası vardı, kaçıyordu kocasından. Yine aynı durum mu acaba diye korkuyor. Suna ebe ile dertliler. Kafasında tüm bu karmakarışık günün sorunları, Ayşe teyzenin ilaçlarını yazıyor. İlaçların aynı olduğunu anlatmaya çalışıyor, tansiyon ölücümü iyi, bir haftalık takibe gelmesini istiyor. Neden fark çıktığını bilmediğini söylüyor, farkı Sigorta alıyor diye anlatmaya çalışıyor. İlaçlarını düzgün kullanmasını ve bir haftalık takiple gelmesini istiyor. İstiyor ama Ayşe teyze ne tansiyon ölçmeyi biliyor, ne de bu dar sokaklarda düşmeden kaza geçirmeden her gün ASM’ye gelmesi mucize diye düşünüyor. Neyse kapıda 4-5 hasta daha var. Onları da bitirip, şu tutanak işine bakmalılar, Suna Ebe performans hesabında şimdi.

Suna Ebe sabah tansiyonu 15’e 9 gelen gebesinin gittiği hastaneyi arıyor. Ambulansla gönderelim diye o kadar ısrar ettiler ama ikna edemediler. Adam aldı karısını kaçar gibi gitti. Bebek kalp ritmi de yavaşlamıştı. Belki önceden gittikleri özel hastaneye gitmişlerdir diye oradaki hemşire arkadaşını arayıp yatırdıklarını öğrenince rahatladı biraz. Saat dört buçuk olmuş, yeni bir moda var mahallelide televizyonda mı nerede duymuşlarsa bir vitamin iğnesidir tutturulmuş. Farklı hekimlerin yazdığı antibiyotik iğneleri pansumanlar ile uğraşmaktan yorulmuş, gününün çoğu kan almakla, bu gereksiz iğneler ve angarya pansumanlar ile geçiyor. Bir bebek ve annesi ile biraz ilgilense iğnemiz var bizim diye sesler başlıyor. Şimdi bir de şu evine gittikleri Leyla ile bebeği Miray var. Geçen sene geldiklerinde büyük çocukların aşılarını tamamlamışlardı. Tarım işçisiymişler, yollarda doğurmuş ilk iki çocuğunu. Aşılarına Çanakkale’de domates toplarken başlanmış, sonra Afyon’da patates zamanı bitmiş. Doğumu ise Giresun’da fındıkta olmuş orada da aşılar yapılmış ama ne aşı kartı var elinde ne de başka bir şey. Bir verem aşısının izi var. Gülşen doktor ile tümden aşısız kabul edip BCG dışında tüm aşılarını tamamlamışlar ama şimdi ASM’ye gelmez olmuş Leyla. Büyüklerin okul vakti gelince ortadan kayboldu çocuklar. Leyla ile Miray kaldı bir tek. Bir şeyden korkuyorlar biliyor Suna Ebe. Yoksa gelirdi hep takibe, telefonları da kapalı, kapıları da. Miray bebeğin büyümesi, aşıları annesinin endişeleri sağlığı ile ilgilenebilmek istiyor ama kapıdaki iğneleri yapmasa bağırış çağırış oluyor. Kapıdaki bağırışı çözemeyeceğinden ya da korktuğundan değil ama bir de şikayet ediyorlar. Bakanlık da dinliyor bunları savunma istiyor. 5 birimli ASM’de, 2 ebe bir hemşire 3 kişi çalışıyorlar. Fatma bebeğine vakit ayırabilmek için Aile Hekimliğinden ayrıldı. Şükran ise kanser. Meme kanseri nüks edince ayrıldı aile hekimliğinden. Mamografi yaptıramadım diye düşündü. Her gün doktor hanımın 2-3 hastasını mamografiye gönderdiği sağlıklı yaşam birimine kendisi gidecek zaman bulamıyor. İzin alması lazım. Aslında izin de zor değil. Saatlik izin için vekalet ayarlayacak, o güne aşı gebe randevusu da çağırmazsa sorun yok. Asıl sorun şimdi izin ne için lazımdı diye TSM’ye anlat. Sorularını yanıtla. Ne çıktı mamografide, var mıymış bir şey? Sonuç 15 günde anca çıkıyor. Bir de bekleme stresi. Annesinin meme kanserinden ölümünü hatırlatıyor ona tüm bunlar. Aklına geldikçe kaçmak istiyor. Bir sigara içmeye mi çıksa? Yeniden başladı sigaraya. 7 yıldır bırakmıştı oysa. Zaten bir kişi bir birime zor yetiyor şimdi 3 kişi 5 birimin işini yapmaya çalışıyorlar. Sigara dışında hiç mola vermiyor. Bakanlık ASM’ye gönderecek ebe-hemşire bulamıyor müdürlükte. Ama aynı müdürlükte performans cezası savunma yazısı yazacak hemşire bulunuyor nasıl oluyorsa. Suna Ebe bu savunmalarla performans itirazları ile kapı kapı olmayan birilerini aramakla vakit kaybetmek istemiyor. Leyla ve bebeği için uğraşmak, eğitimlerini yapabilmek, onun gibi hastalarının ev ziyaretlerini yapabilmek istiyor. Oysa gerekli gereksiz pansumanla ya da yazılmasın-kullanılmasın diye Bakanlığın eğitimler yaptığı antibiyotik iğneleri yapmakla meşgul olmasını daha önemli buluyor, yine aynı Bakanlık. Belli ki onların da kafası karışık. Bir yandan antibiyotik yazmayın hele enjektabl hiç yazmayın derken, bu iğneler ile gelen hastalar asla geri çevrilmesin bir daha bir daha antibiyotik iğneleri ile gelebilsin istiyorlar.

2 gündür ateş boğaz ağrısı öksürük ile uğraşıyordu Mustafa, sabah işe gitmiş öğleden sonra dayanamamış, acile gidip muayene olmuştu. Kendisi gibi bir sürü hasta vardı sırada. Doktor ateş düşürücü ve biraz istirahat ile geçecek, geçmezse aile hekiminize gider kontrol olursunuz demişti. Antibiyotik filan gerekmez mi diye sorunca da bir off çekip vermişti eline reçeteyi. Sonra da sıradaki hastaya geçmişti. O kadar kalabalıktı ki bir şey soramadı. Acaba almasa mıydı antibiyotiği diye düşündü. Eczaneden ilaçları aldı, bir grip ilacı 3 tane de iğne vardı. Eczane yapmıyordu iğneyi, sağlık ocağında yaptırabileceğini söylemişti. 4 gibi işyerini aradı, doktor iğne verdi dedi şimdi o iğneyi olmaya sağlık ocağına geldim diye haber verdi. Rapor almazsa gündeliği kesileceğini öğrendi. Hasta hasta, acile dönmek çok vakit alırdı Sağlık ocağından rica ederim o zaman raporu dedi, iğnemi de orada olayım diye düşündüm dedi. Bunların hepsini telefondaki görevliye anlattı. Şikayetçiyim diye ekledi. Saat daha dört buçuk bile değildi. Bilgisayara bakıyorlar, bir sürü kağıt önlerinde, bir iş yaptıkları da yok. İğnemi yazılan yerde yaptıracakmışım. Sağlık ocağındaki aile hekimi boğazıma baktı bu iğneye gerek yok, biraz bekle, dinlenirsin, grip ilacı ile düzelirsin diyor. Acildeki doktordan iyi mi bilecek? Neredeyse zorla yaptırdım iğnemi. Dinlenmeyi ben bilmiyorum sanki 3 gün hastayım dinleneyim desen dördüncü gün de dinlen, bir daha da gelme diyorlar haberi yok sanki. Sigortalı bir iş bulmuşum.

Selim amca bakalım bugün muayene olup ilaçlarımı alabilecek miyim diye düşünüyor. Şekere, böbreklerime kolesterolüme baktırabilirim belki diye aç çıktı yola. Bir seneyi geçti bir tahlil baktıramadım. Oysa geçen seneye kadar sıkıntısı yoktu. Doktoru eğitime mi ne gitmiş. Bir yıldır yok. İyi güzel, alsın tabi eğitimini de, her seferinde başka bir doktor. O da bazen var bazen yok. İlaç yazdıramadan döndüğü çok oldu sağlık ocağından. Diğer doktorlar da haklı kapılarında zaten kendi hastaları, aradan ricacı gibi olmaktan bunalmış, kaydımı onlara alın diye müdürlerine gittim doluymuş alamazlarmış. Peki ben ne yapacağım? İlaçlarını da aksatıyor arada bari hepsi bitsin de bir defada toptan yazdırayım. Hastaneye gitmiş orası mahşer yeri gibi. Bir de dolmuşu, muayenesi 20 lira gidiyor fazladan. En iyisi yine sağlık ocağı. Eve de yakın. Ayağındaki yara için merhem yazdırayım diye düşünüyor. Kalabalıkta bir saat kadar bekledi ama neyse ki doktor vakit ayırabildi de kalbini dinledi, tansiyonunu ölçtü, ilaçlarını kontrol etti, kilosuna boyuna baktı tahlillerini istedi. Yara merhemi ne için diye sorunca ayağındaki yarayı da gösterdi. Ayakkabıdanmış ayakkabıyı değiştirmek lazımmış. Yaz sıcağında kışlık sım sıkı ayakkabıyı ben de istemem de nasıl alayım? İndirime filan girsin de BİM’den alırım yine. 30 liraya bulurum belki. Bir de göz doktoruna gidecekmişim. Yine hastane işi çıktı.

Ayşe Teyze mutsuz ve sağlıksız. Bir ilacı 80 günde bitiyor, biri 100 biri 90 öbürü 114. Torunun matematik sınavları daha kolay ilaçları denk getirmekten. Her hafta evde kocasını iki saat bir başına bırakıp ilaç almaya gitmek zorunda. Bir de maaşından anlamadığı paralar kesiliyor ilaç diye. Kendi ilaçları bir yandan kocasının ilaçları diğer yandan, yazdırmakla geçiyor vakti. Ne doğru düzgün tansiyonuna ne de şekerine bakabiliyor. Oysa evde şeker ölçüm için de, tansiyon için de makinesi var. Doktor bir kere evine gelmişti ama 3 ay vakit geçti üzerinden. Geldiğinde nasıl bakması gerektiğini anlatmıştı hem kendisine hem kocasına. Birkaç şey soracak ama onun da işi başından aşkın her gün bir sürü hasta. Çok vaktini almak istemiyor doktorun.

Dr Gülşen mutsuz ve sağlıksız. Gününün üçte biri reçete tekrarı ile geçiyor. Gerekli gereksiz rapor işlerini ekleyince mesainin yarısı bu iki angarya ile geçiyor. Ne doğru düzgün vakit ayırabiliyor hastalara ne de iyi bir muayene yapabiliyor. Ayşe teyze mesela bu hafta 3 kere geldi gitti. Saatleri burada geçiyor. O kadar vakitte hem Kadir amcaya nasıl bakması lazım hem de şekeri tansiyonu için nelere dikkat etmesi gerek anlatmak mümkündü. Televizyondaki saçmalıklara da mahkûm kalmazdı. Günün yarısını bu alıyor diğer yarısında da akla ziyan savunmalar, performanslar ile uğraşıyor. Tansiyonu çıktı bir de üstüne. Arada yaptığını düşündüğü hekimlik ve hastalarının teşekkürü olmasa çekilecek eziyet değil ama ona da sevinse mi üzülse mi bilemiyor. Zaten işinin normali olanı nadirattan yapınca sevinmek aklıyla emeğiyle dalga geçmek gibi geliyor ona.

Suna Ebe mutsuz ve sağlıksız. Bugüne dek yüzlerce gebe takip etti, doğumlarını yaptırdı. Kaç bebeğe onun ismini verdiler. Şimdi EBE bile değil ismi. ASE diyorlar, aile sağlığı elemanı. Düzeltip ASÇ yapacaklarmış. Aile Sağlığı Çalışanı olacak ismi. Oysa ne çok ihtiyacı var buradaki bebek ve kadınların iyi bir ebeye. Geçen sene göçmenler için yapılan aşı kampanyasına gönüllü katılmış, sokak sokak evleri gezmişti. ASM’ye gelemeyen ne çok hasta vardı. Sözde Suriyeli göçmenleri aşılayacaklardı ama kaç tane takipsiz, aile hekimi bile olmayan gebe yakalamışlardı. Leyla gebeyi de orada bulmuşlardı mesela. Kaydını almasak, dert olur mu bize? diye düşünmüşler sonra almışlardı kaydını. Şimdi kayıptı Leyla ve onun için ceza savunması ve itiraz dolduruyordu. Öyle istiyor müdürlük. Yarın şu mamografiye gideyim diye düşündü. Burada milletin saçma antibiyotik iğnesi, gelmeyenin performansı, ben özele gidiyorum, kendi doktorum var aramayın beni bir daha diyenin terbiyesizliği. Bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de çokbilmişler çıkmıştı. Yok, aşı zararlıymış, yok o ilaçta bilmem ne varmış. Yok, televizyonda koca profesör demiş şeker yükleme zararlıymış. İstiyorum, ver, yap. Bunları duymak yetti ben en iyisi şu mamografiyi aradan çıkartayım bunların derdi bitmez diye düşündü.

Mustafa mutsuz, kızgın sağlıksız. Beli ağrıyor kaç aydır, boynu tutuldu geçende. Sol elinin 3 parmağı da habire uyuşuyor. İzin alıp gidemiyor ki doktora. Ateşler içinde kalmasa bir de işleri dünden bitirmemiş olmasa bugün zor giderdi acile. Şu beli için bir şey yapabilse.

Selim amca mutsuz, sağlıksız, öfkeli. Şekeri oynuyor habire. Bir senedir aile hekimi yok. Başvurmadığı yer kalmadı. Taa iki mahalle ileride yeni bir aile hekimliği açılmış oraya gideceksin demişler. Hava güzel olsa yürünür belki de gittiği yerde aile hekimliği yok. Bir sağlık ocağının mutfağını bozup aile hekimliği yapmışlar. Kapıda hala mutfak yazıyor. Geçici bir doktor geliyormuş arada ama ders çalışmaya. Hasta sayısı 2-3 bin filan olsa belki kalıcı bir aile hekimi gelirmiş. Bir de belediye yer yapacakmış. Evinden penceresi görünen sağlık ocağına gidemiyor da, olmayan aile hekimliğine gitmesi isteniyor……………… AİLE HEKİMLİĞİNİN 15 DAKİKASI BÖYLE BİTTİ.

Göğüs Ağrısı

Ayşe Teyzenin kocası Kadir Bey. 73 yaşında. Devlet hastanesinde cenaze aracı şoförlüğü yapıyordu 15 sene öncesine kadar. Kurumlar birleşince sözleşmeliye alçaklardı emekli oldu. Emeklilik sonrası geçinmek zor, bir okul servisinde çalışmaya başladı. Taşeron günde iki saat sigortalı gösterip 850 lira para veriyor. Tansiyonu, şekeri var yine 10 yıldır. Düzenli alıyor ilaçlarını ama tansiyonu düzenli değil. Düzgün yemek de mümkün değil şekeri de 200 gidiyor hep. Bir gün kalp krizi geçirdi. Aslında daha önce de geçirmiş de soğuk algınlığıdır diyerek ciddiye almamışlar. Anjiyo olurken öğrendi, kalbinin bir kısmı tam çalışmıyor. Nefes darlığı ondanmış. Neyse ki kendi hastanede çalıştığı zamanki gibi değil anjiyo şıppadanak yapıyorlar. Ona da yaptılar. Bööbrekleri zaten az çalışıyordu anjiyo sonrası tümden iflas etti. Anjiyo çekilirken kullanılan ilaçlar böbreğine oturmuş. Tansiyon bozuk, debryajj fren yapmaktan giden dizleri ve beli için için kullandığı ağrı kesiciler de eklenince böbrek iflas etmiş. Diyaliz hastası oldu. 2 yıl diyalize girdi. Neyse ki o da çok kolay artık. Evden alıyorlar seni şıppadanak diyalize giriyorsun, bir dizi izleme vaktinde bitiyor diyaliz. Herkesin bir dizisi var diyaliz merkezinde. Servis şöförlüğü de bitti bu arada olsun işte haftada 3 gün kendisi servisle gidip geldi diyalize. 2 sene. Sonra bir göğüs ağrısı oldu. Soğuk algınlığı gibi değil. Kolu tutmaz oldu. Nefes alamaz oldu. Anjiyo da yetmedi bu sefer. Bir yıldır yatalak. Ne elleri oynuyor ne ayakları. Diyalizi evde de yapıyorlarmış. Yatalak halde devam etti. İyi ki sigortası var yoksa bunları hiç ödeyemezdi. Allah devletten hükümetten razı olsun dedi. Umarım kızı da sigortalı bir iş bulabilir. Kızı Hülya belediyeden cenaze aracını ayarladı. Şıppadanak geldiler. Rapordu imzaydı işlemler bitti. Öğle namazından sonra İnhisar’da defnedilecek. Neyse çok uzun sürmedi babasının eziyeti. İki sene gül gibi baktılar ona. Evde bakımdan geldiler, diyalizi yapıldı, havalı yatak aldılar. Bezlerinin peşinde koştular. Bir ara yaraları olmuştu, sağlık ocağından Gülşen doktor gelip güzel bir karışım ile pansuman yapıp düzeltti 2-3 ayda. Çok çekmedi diye düşündü. Alt kattaki komşuları Perihan teyze akciğer kanseri olmuş ne çok acı çekmişti.

Kriz

Kadir Bey’in 15 yıllık emekliliği böyle bitti. Öncesi bilinmeyen ama 10 yıldır bilinen hipertansiyon ve diyabet, taşeron firmada 2 saatlik sigorta ile servis şöförlüğü, biri bilinmeyen iki kalp krizi ve 2 sene diyaliz, sonra bir inme ve3 sene yatalak. Şimdi belediyede olan cenaze servis aracı ile aile kabristanına geri dönüş.

O çok razı idi olandan bitenden şükretti hep ama mekanizma onu bir pil gibi kullandı. Emekli olana kadar hiç doktora gitmedim ben diye övünürdü, hastanede çalışmasına rağmen ve bir gitti pir gitti gerçekten doktora. Şekeri 500’e tansiyonu 22’ye fırlamıştı öyle tespit edildi şekeri ve tansiyonu kimbilir kaç yıldır vardı ki böbrekleri yarı kapasite çalışıyor, gözleri kısmen görüyor, kalbi yetersiz çalışıyordu. Artık bir “sektör” oalrak tanımlanan sağlık endüstrisinin tam olarak istediği de buydu ondan. Geç tanı konulmuş, önlenebilirmiş tüm bunlar sektörün umuru değildi.

Sektör 10 yıl boyunca, tansiyon, şeker, kalp, kolesterol için 7 ayrı ilaçtan 8 hap satmıştı ona, tatlı olarak da bir mide koruyucu. Oysa tansiyonu da, şekeri de önlenebilirdi. Sonra diyalize soktu onu 2 yıl da 300 defa götürdü getirdi diyaliz merkezine, peşine 450 defa evine geldi o diyaliz servisi. Evde bakımlar alınan kanlar, alınan yara bakım ürünleri, hasta yatakların, beslenme destekleri. Bir pil gibi kullandı sağlık “sektörü” Kadir beyi ve bunun için hekimleri maşa etti. Satış temsilcisi yerine koydu doktorlar, diyaliz merkezlerini.

Ve Sonrası

Bu krizden dönmek, sağlığı ve aile hekimliğini rehabilite etmek mümkün. Ama önce içinde olduğumuz krizi, aile hekimliğinin halini tarif etmeye başlamak için yazıldı bu metin. Sendikamız hepimizi sağlıksızlaştıran bu “sağlık sektörü” ortamının düzeltilmesi için çalışmalar yapmaktadır. Öncelikle durumumuzu tarif etmek ve çözüm önerilerini tartışmaya devam etmek istiyoruz.Emeğimizin hakkını koruyan, kamucu, erişilebilir, sağlığı geliştiren ve hepimizin içinde yer almaktan mutlu olacağı daha iyi bir aile hekimliği mümkün. Onu da bu yazının sonrasında hep birlikte tarif edeceğiz.

 

Emrah Kırımlı

BD Sendika Marmara Şubesi 

Bir cevap yazın

Sitemiz size daha iyi bir hizmet verebilmek için kişisel olmayan verilerinizi (gezinme, sayfa geçişleri vs.) tarayıcınızda saklamaktadır.